KONUŞMAK YADA SUSMAK HANGİSİ !


     Uzun bir süredir köşe yazılarıma ara vermiştim.Ara vermemin nedeni tamamen kişisel bir tercihimdi.Ancak yazmamak ve susmak bir sorumluluk gerektiğine inanarak tekrar bir şeyleri hatırlatmanın,insani ve vicdani bir gereklilik olduğuna inanarak bir şeyleri izah etmek gerektiğine inandım.

     Genel anlamda bazı kesimler,gerçeklerin ve doğruların yazılmasından yana değildir.Tarih boyu yazmak ve hakikatleri söylemek hep birilerini rahatsız eder.Ancak bu rahatsızlıkla beraber gerçekler ve doğrular hep seslendirilmiş ve dile getirilmiştir.Bazı gerçeklerin dile getirilmemesi için bazı felaket telaları hep şunu topluma dikta eder.Aman ha konuşma,bak konuşursan iyi olmaz fısıltıları ile toplum içinde korku ve toplumsal dayanışmayı tahrip etmeye çalışır.Bireylerde ve toplumda öz güven ve inanç eksikliği bu faktörleri tetikler ve toplumda içi kapanıklık başlar.

     Son yıllarda ilçemizde içi kapanıklık  sürecini yoğun bir şekilde yaşamaktayız.Bir gazeteci olarak hep bu dayatama ve endişelerle hep iç içeyiz.Bir örnekle başlayalım.Her yıl mayıs ayının gelişi ile birlikte ilçemizden yüzlerce aile tarım işçiliği için batı illerine göç eder.Bir parça ekmek kazanmak ve insanca yaşamak için.Bu yolculukta trafik kazası sonucu hayatını kaybedenler,eğitimi yarıda kalan çocuklar,ertelenen mutluluklar ve kötü yaşam koşulları.İnsanımız ve geleceğimiz olan çocuklarımızın hayatları elimizden kayıp gitmektedir.Allah aşkına hangi ülkede binlerce dönümü olan bir bölgeden insanlar iş için başka yerlere çalışmaya ve geleceklerini kazanmaya gider.Binlerce dönüm tarla var ama bölgenin muhtaç aileler başka illere ırgatlığa gider.Geçenlerde tarım  işçiliğine giden bir lise öğrencimiz şunu haykırdı "bende diğer arkadaşlarım gibi eğitimime diğer arkadaşlarım gibi evimde devam etmek istiyorum,ancak yoksulluk yakamızı bırakmıyor,acaba ben çok fazla bir şey mi istiyorum" diyerek feryat etti.Evet bunu dile getirmem lazımdı.Eğitim alanındaki durumumuz ise içler acısı.Çocuk ilköğretimi bitirmek üzere hala adını soyadını yazacak ve okuyacak durumda değil.Şu anda ilçenin üzerine ölü toprağı atılmış gibi,kimse konuşamıyor kimse bir doğruyu dinlendiremiyor.Eğer konuşur yada çözüme yönelik birilerine rağmen dile getirilecekseniz hemen ötekileştiriliyor veya yok sayılıyor.

      Seçimler yapılıyor ve yıllar geçiyor ancak ilçede hiç bir şey değişmiyor.Yapanın yanına her şey kar kalıyor.Yanlış yapanların sorgulanması yada doğruların açığa çıkması için hiç bir hareket yok.Akçakale -Şanlıurfa yolu artık kullanılamaz hale geldi hep söz verilir ancak hep ertelenir.Hiç kimse kendisini halka ve topluma karşı sorumlu hissetmiyor.Evet bunları konuşmak yada yazmak zor yada gereksiz,bunlar bizim gerçeğimiz.

     Siyasi düşence farklılıklarımız zenginliğimiz olması gerekirken,siyasi görüş ayrılığı bizi adeta düşmen eder olmuş ne tuhaf ne garip.Hiç kimse aynı düşünceleri ve görüşleri paylaşmak zorunda değil.Tahammül kültürümüz adeta yok olmuş.Benim adamım senin adamın gibi tanımlar toplum nezdinde kabul görmeye başladı.Oysa kimse kimsenin adamı değil ve böyle bir zorunlulukta yok.Bizler hepimiz Allahın kullarıyız başkada kimsenin adamı değiliz.Allah (c.c) bile farklı kullarına yaşam hakkı tanırken bizler neredeyse bir birimize yaşam hakkı tanımaz olduk.Bu gidiş hiç hayra alamet değil,her birey toplum barışını sağlamak için çaba sarf etmek zorunda.Geleceğimiz ve yaşanılabilir bir ilçe için buna ihtiyacımız var.

     Ama bir şeyleri iyi yapıyoruz;oda bir birimizle uğraşmayı,bir birimize zarar vermeyi bunu gayet usulüne uygun pratik yollarla çözüyoruz.Çözüm tehdit ve göz dağı verme.Maalesef toplum kendisini değiştirme ve geliştirme eğiliminde olmayınca bu gerçekler hep denenir olacak.Toplum ve bireyler olarak bir şeyleri değiştirmek,daha güzel ve yaşanılabilir bir ilçede hayat sürdürmek için  gelin  bir birimize fırsat ve şans tanıyalım.  Vesselam...